Hümeze Suresi, Mekke’de nazil olan kısa, lakin tesiri derin surelerinden biridir. Gıybet eden, kibirle mal biriktiren ve insanları ayıplayan kimselerin çirkin ahlakını kınar. 9 ayetten müteşekkil bu sure, adını ilk ayetindeki “hümeze” kelimesinden alır ki, bu, başkalarını çekiştirip kötülemeyi huy edinenleri ifade eder.
Bismillahirrahmanirrahim
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَيْلٌ لِكُلِّ هُمَزَةٍ لُمَزَةٍۨۙ١اَلَّذ۪ي جَمَعَ مَالاً وَعَدَّدَهُۙ٢يَحْسَبُ اَنَّ مَالَهُٓ اَخْلَدَهُۚ٣كَلَّا لَيُنْبَذَنَّ فِي الْحُطَمَةِۘ٤وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الْحُطَمَةُۜ٥نَارُ اللّٰهِ الْمُوقَدَةُۙ٦اَلَّت۪ي تَطَّلِعُ عَلَى الْاَفْـِٔدَةِۜ٧اِنَّهَا عَلَيْهِمْ مُؤْصَدَةٌۙ٨ف۪ي عَمَدٍ مُمَدَّدَةٍ٩
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
Hümeze Suresi, Mekke devrinde inen surelerden biridir. 9 ayetten oluşur ve nüzûl sırasına göre 32. sıradadır. Resulullah’ın (s.a.v.) peygamberlik vazifesinin üçüncü veya dördüncü yılına, yani İslam’ın ilk tebliğ yıllarında müşriklerin Müslümanlara karşı tutumlarının sertleştiği bir döneme tekabül eder.
Burada Cenab-ı Hakk’ın “veyl olsun, yazıklar olsun” tehdidine müstahak bir insan tipi dikkatlere sunulur. Onun, Allah’ın kahır, gazap ve azabını celbedici son derece çirkin vasıfları gözler önüne serilir:
O, هُمَزَةٌ (hümeze) ve لُمَزَةٌ (lümeze)dir. Hümeze, “hemz” kelimesinden gelir. Hemz; kırmak, dürtmek, yere çalmak demektir. Buna göre “hümeze”, insanların namus, nesep ve haysiyetiyle oynamayı, onları incitmeyi, kötüleyip kınamayı, gıybet etmeyi, şeref ve onurlarını yaralamayı adet edinmiş koğucu kimselerdir. Lümeze ise “lemz” kelimesinden gelir. Lemz; mızrak saplar gibi yaralamak, ayıplamak, kaş göz kırparak eğlenmek niyetiyle birini diğerine göstermek gibi manalara gelir. “Lümeze” de herkesi ayıplamayı, şuna buna ayıp ve kusur isnat ederek eğlenmeyi, kaş göz işaretleriyle birini başkalarına göstererek aşağılamayı adet haline getiren kimselerdir.
Hasılı “hümeze” ve “lümeze”, ister arkasından ister yüzüne karşı olsun; gerek bedeni, gerek namusu, gerek nesebi, soyu sopuyla alakalı olsun; gerek sözle gerekse el, kaş, göz işaretleriyle olsun, duyduğunda veya gördüğünde bir insanı üzecek, gönlünü incitecek her türlü çirkin söz, fiil ve davranışları içine almakta ve bunların hepsini yasaklamaktadır. Bu beyan, Cenab-ı Hakk’ın kullarını ne kadar çok sevdiğini, onlara ne kadar çok değer verdiğini ve onların haklarını, şeref ve haysiyetlerini korumaya ne kadar ehemmiyet verdiğini gösteren apaçık işaretlerdir. Nitekim şu ayet-i kerîmeler, burada “hemz ve lemz” olarak hülasa edilen mezmûm hal ve hareketleri daha açık bir şekilde açıklayıp yasaklamaktadır:
“Ey iman edenler! Bir topluluk bir başka toplulukla alay etmesin; belki de o alaya aldıkları kendilerinden daha hayırlıdır. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler; belki o alaya aldıkları kendilerinden daha hayırlıdır. Birbirinizi ayıplamayın; birbirinizi incitici, aşağılayıcı kötü lakaplarla çağırmayın. Bir insan iman ettikten sonra onu fasıklığı çağrıştıran bir isimle çağırmak ne kötü bir davranıştır ve böyle yapıp imandan sonra fasıklık damgası yemek de ne kötüdür. Bu tür davranışların ardından kim tevbe edip Allah’a yönelmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli hallerini ve kusurlarını araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a gönülden saygı besleyip O’na karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri çokça kabul edendir, engin merhamet sahibidir.” (Hucurat 49/11-12)
İnsanı böyle günahlara sevk eden sebep, manayı değil maddeyi sevmek, ahireti bırakıp dünyaya sarılmak, malın mülkün çokluğu ile şımarmak, geçerli değer ölçüsü olarak sadece maddeyi kabul edip başkalarını küçük görmektir. Bu yüzdendir ki, o hümeze ve lümeze’nin helal haram demeden mal biriktirdiği; cimriliğinin ve maddeye tapan bir kişi olduğunun bir işareti olarak da onu tek tek saydığı belirtilir. Malına öyle tapmaktadır ki, Allah’ı ve ölümü unutmakta; malının gerçekte kendinin değil, kendisine imtihan için geçici bir süreliğine emaneten verildiğini, bir süre sonra onları dünyada bırakıp gideceğini aklına getirmemekte; dolayısıyla onda Allah’ın ve muhtaçların hakları olduğunu unutmakta; durmadan “benim malım, benim mülküm” diyerek bunun kendini ebedi yaşatacağı gafletine düşmektedir. Halbuki gerçek, onun sandığı gibi değildir. Ölümle bütün dünya malı dünyada bırakılacak ve insan ahirette sadece yaptıklarıyla baş başa kalacaktır:
Allah’a kulluğu bırakıp malına tapan, diliyle ve kaş göz işaretleriyle insanları yaralayan o bedbahtlar, öte dünyada اَلْحُطَمَةُ (Hutame)ye atılacaklardır. Hutame, cehennemin bir ismidir. “Kırıp geçiren, parçalayan” demektir. Çünkü cehennem, içine atılanları yakmakta, kırıp parçalamaktadır. Burada cehenneme “hutame” denmesinde şöyle bir incelik vardır: “Hutame”, hümeze ve lümeze vezinlerine uygundur. Hümeze, lümeze, söz ve davranışlarıyla insanların onurlarını kıran, şeref ve haysiyetlerini inciten, mahveden insandır. Bu davranışlarına tam uygun bir ceza olarak onlar, içine düşenleri çatır çatır kıracak ve mahvedecek olan “hutame”ye atılmaktadırlar. Yine bu “hutame” isminde, cehenneme atılanların, ateş içinde yandıkça çatır çatır kırılan odunlar gibi olacaklarına da işaret vardır. Burada hümeze ve lümeze takımına adeta şöyle denilmektedir: “Ey başkasının şahsiyetini, şeref ve haysiyetini kıran, taşlayan, ayıplayan ahmak! Önünde seni de böyle kırıp parçalayacak Hutame vardır.”
Onların Hutame’ye atlışları لَيُنْبَذَنَّ (le yünbezenne) fiiliyle haber verilir. اَلنَّبْذُ (nebez), bir şeyi hiç değer vermeden, kıymetsiz ve hakir görerek atmak manasına gelir. Bu dünyada zenginliği sebebiyle kendini değerli sanan o kişi kıyamet günü hakir biri olarak cehenneme atılacaktır. Burada Hutame, Allah Teala’ya izafe edilerek نَارُ اللّٰهِ (narullah) yani “Allah’ın ateşi” olarak tarif edilir. Kur’an-ı Kerîm’de sadece burada böyle bir ifade geçmektedir. Bunun hikmeti, sadece o ateşin dehşetini ve korkunçluğunu anlatmak için değil, aynı zamanda dünyada mal varlığı sebebiyle gurura kapılıp böbürlenenlerin Cenab-ı Hak katında ne kadar nefretle karşılandıklarını belirtmek içindir. Allah Teala, o gibileri yakacak olan bu ateşe mahsus olmak üzere onu kendine nispet etmiştir.
Hutame’nin ateşi ta gönüllere kadar yükselecek ve onları yakacaktır. Bu ifade iki incelik taşır. Birincisi; gönül bedenin en nazik yeridir, en çok acıyı o duyar. En küçük acıyı bile hisseder. ateşin oraya ulaşması, cehennemde yananların ne kadar dehşetli bir acı duyacaklarını ifade eder. İkincisi; gönül düşüncelerin mahallidir. İşte ateş, o kötü niyetleri, düşünceleri, batıl itikatları taşıyan gönülleri saracak ve bu kötü düşünceleri sebebiyle onları yakıp kavuracaktır.
Vasıfları anlatılan suçlular, cehenneme atılacak, cehennem üstlerine kapatılacaktır. Onlar için, değil kapı veya pencere, bir delik bile olmayacaktır. Üzerlerine yüksek sütunlar dikilecektir. Yahut, bu suçlular, yüksek sütunlar ile bağlanacaklardır. Yahut ateşin alevi uzun sütunlar şeklinde yükselecektir. Hasılı onlar azap üstüne azaba, ceza üstüne cezaya uğratılacaklardır. Rabbimiz bütün kullarını azabından, cehenneminden muhafaza buyursun! amin!...
ahireti unutup maddeye taparak insanların maddi manevî haklarına tecavüz eden kafirlerin daha ziyade ahirette karşılaşacakları kötü akıbeti haber veren Hümeze sûresini, böyle zalimlere Cenab-ı Hakk’ın dünyada bile hadlerini bildireceğini hatırlatan Fîl sûresi takip edecektir.
Sure, mal biriktirip kibirlenen, gıybet eden ve insanları ayıplayan kimselerin ahlaksız tutumlarını kınayarak, müminleri bu kötü huylardan sakınmaya ve Allah’a kullukta ihlasa davet eder. Sahih hadis kaynaklarında Hümeze suresinin faziletine dair özel bir rivayet zikredilmemişse de surenin ikazlarını tefekkür ederek okuyan gıybet ve kibirden uzaklaşır, Allah’ın rızasına nail olmayı niyaz eder.
Halk arasında, Hümeze Suresi’nin belirli durumlarda okunmasının fayda sağladığına dair bazı inanışlar mevcuttur. Mesela, nazar değmiş bir kimseye bu surenin 3, 5 veya 7 defa okunmasının nazarı ortadan kaldıracağına yahut iftiraya uğrayan bir kişinin sureyi 21 defa okumasının iftiradan kurtuluşa vesile olacağına inanılır.
Mekke döneminde nazil olmuştur. Nüzul sırası itibariyle 32. suredir. Risaletin ilk yıllarına denk gelir.
Hümeze, arapça “hemz” kökünden türeyen bir kelime olup “başkalarını arkadan çekiştirip kötülemeyi, gıybet etmeyi ve insanları incitmeyi huy edinen kimse” anlamına gelir. Hümeze suresinin ilk ayetinde geçen bu terim, aynı zamanda surenin ismini oluşturur.
Efendi Derneği Aracılığı ile Su Kuyusu ve Kurban Bağışı Yapmak İçin Bizimle İletişime Geçiniz!