
Kurban kesmek, İslam dinindeki fıkhi hükümlere göre "farz" değil, mezheplerin içtihadına göre "vacip" veya "sünnet-i müekkede" olarak tanımlanan, Allah’a yakınlaşmak gayesiyle yapılan mali bir ibadettir.
Kelime anlamı olarak "yaklaşmak, yakın olmak" manasına gelen kurban, Hz. İbrahim (a.s) ve oğlu Hz. İsmail (a.s) ile sembolleşen teslimiyetin, fedakarlığın ve itaatin en somut göstergesidir. Müslümanlar, Kurban Bayramı günlerinde belirli vasıfları taşıyan hayvanları usulüne uygun keserek hem Rablerinin emrine itaat ederler hem de toplumdaki ihtiyaç sahipleriyle paylaşmanın bereketini yaşarlar. Efendi Derneği olarak, bu kıymetli ibadetin hükümlerini, şartlarını ve inceliklerini sizler için detaylandırdık.
Kurban ibadetinin dindeki hükmü, mezheplerin dayandıkları delillere ve yorumlara göre farklılık göstermekle birlikte, zengin olan her Müslüman için terk edilmemesi gereken kuvvetli bir emirdir. İslam alimleri, Kuran-ı Kerim’deki ayetleri ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) uygulamalarını esas alarak bu ibadetin gerekliliği üzerinde ittifak etmişlerdir, ancak derecesi konusunda farklı görüşler beyan etmişlerdir. Bu ibadet, sadece et yemek veya yedirmek değil, takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) bilincinin bir tezahürüdür. Nitekim ayet-i kerimede,
"Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır" (Hac, 22/37)
buyurularak meselenin özü ortaya konmuştur.
Hanefi mezhebine göre kurban kesmek, şartları taşıyan her Müslüman için vacip hükmündedir. İmam-ı Azam Ebu Hanife, Kevser Suresi’ndeki
"Rabbin için namaz kıl ve kurban kes"
ayetinin gereklilik bildirdiğini ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.v)
"İmkanı olup da kurban kesmeyen bizim namazgahımıza yaklaşmasın"
hadisindeki şiddetli uyarıyı delil alarak bu ibadetin vacip olduğu görüşüne varmıştır. Vacip, farz kadar kesin delillerle sabit olmamakla birlikte, yapılması kesin bir dille emredilen, terk edilmesi ise tahrimen (harama yakın) mekruh sayılan ve azabı gerektiren bir hükümdür. Dolayısıyla Hanefi mezhebine mensup ve zenginlik ölçüsüne sahip bir Müslüman, mazeretsiz olarak kurban kesmeyi terk ederse günahkar olur.
Şafii, Maliki ve Hanbeli mezheplerine göre kurban kesmek, sünnet-i müekkede (kuvvetli sünnet) hükmündedir. Bu mezhep imamları, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v)
"Sizden kim kurban kesmek isterse..."
şeklindeki hadislerini, ibadetin kişinin isteğine bırakıldığına dair bir işaret olarak yorumlamışlardır. Ancak sünnet olması, bu ibadetin önemsiz olduğu veya kolayca terk edilebileceği anlamına gelmez; bilakis bu ibadet, İslam’ın şiarlarından (sembollerinden) biridir. Şafii mezhebinde, bir beldede herkesin kurbanı terk etmesi durumunda o topluma karşı "kifai sünnet" terk edildiği için manevi sorumluluk doğar. İmkanı olanın kurban kesmesi, Peygamberimizin sünnetini yaşatmak adına büyük bir fazilettir.
Kurban ibadeti, Kuran-ı Kerim’de Kevser Suresi başta olmak üzere Hac ve Saffat surelerinde açıkça zikredilen ve hadislerle detaylandırılan köklü bir emirdir.
Allah Teala, Kevser Suresi 2. ayette
"Şimdi Rabbine kulluk et ve kurban kes"
buyurarak, kendisine verilen nimetlere şükür olarak kurban kesilmesini emretmiştir. Hac Suresi 34. ayette ise
"Her ümmet için, Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerine ismini ansınlar diye kurban kesmeyi meşru kıldık"
buyurulmaktadır. Hadis-i şeriflerde ise Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"âdemoğlu kurban günü Allah katında kurban kesmekten daha güzel bir amel işlemez. Kurban, kıyamet günü boynuzları, kılları ve tırnaklarıyla (sevap olarak) gelir. Kurban, henüz kanı yere düşmeden, Allah tarafından kabul edilir. Bu sebeple kurban kesme konusunda gönlünüz hoş olsun, (bu iş size zor gelmesin)." (T1493 Tirmizî, Edâhî, 1)
Kurban kesmek, temel ihtiyaçlarının ve borçlarının dışında nisap miktarı mala sahip olan, akıl sağlığı yerinde, ergenlik çağına ermiş, hür ve mukim olan her Müslümana yükümlülüktür. Bu şartlar bir araya geldiğinde, Hanefi mezhebine göre vacip olan kurban ibadeti kişi üzerinde bir borç haline gelir. Kurban ibadetinin kişiye vacip olması için, zekatta olduğu gibi malın üzerinden bir yıl geçmesi şartı aranmaz; bayram günlerinde zengin olmak yeterlidir.
Kurban ibadetinin ilk ve en temel şartı, kişinin Müslüman olması ve akli dengesinin yerinde olmasıdır. Gayrimüslimlere İslam’ın fer’i hükümleri farz olmadığı gibi, kurban da yükümlülük değildir. Aynı şekilde akıl sağlığı yerinde olmayanlar, dini mükellefiyetlerden muaf tutuldukları için kurban kesmekle sorumlu değildirler. Akıl, dini sorumluluğun temel dayanağıdır; aklı olmayanın dini yükümlülüğü de yoktur.
Kurban ibadetiyle yükümlü olmak için kişinin hürriyetine sahip olması ve yolcu (seferi) konumunda olmaması gerekir. Kölelik statüsü (günümüzde geçerli olmasa da fıkhi metinlerde yer alır) mülkiyet hakkını kısıtladığı için kölelere kurban vacip değildir. Ayrıca, İslam dini kolaylık dini olduğu için, seferi (yolcu) olan kimselerden kurban yükümlülüğü kaldırılmıştır. Yolculuk hali, beraberinde meşakkati getirdiği ve kurban kesip dağıtmak zor olabileceği için seferi olan kimseye Hanefi mezhebinde kurban vacip değildir; ancak keserse sevabını alır. Bayramın günleri içinde memleketine dönen veya mukim olan kişi ise, zenginlik şartını taşıyorsa kurbanını kesmelidir.
Dinen zengin sayılmak için, kişinin temel ihtiyaçları (ev, araba, ev eşyası, mesleki aletler) ve borçları dışında, 80.18 gram altın veya bunun değerinde para ya da ticaret malına sahip olması gerekir. Bu zenginlik ölçüsüne "Nisab Miktarı" denir. Kurban nisabında, zekatın aksine malın üzerinden bir kameri yıl geçmesi ve malın "nema" (artıcı) özellikte olması şartı aranmaz. Yani bir kişi Kurban Bayramı günlerinde eline geçen bir parayla veya mirasla bu zenginliğe ulaşsa bile kendisine kurban kesmek vacip olur. Bu zenginlik tanımı, kişinin toplumsal dayanışmaya katkı sağlayabilecek ekonomik güce sahip olduğunu gösterir.
Genel kabul gören görüşe göre, kurban mükellefiyeti için kişinin ergenlik çağına (büluğ) ulaşmış olması şarttır. Hanefi mezhebinde İmam Muhammed ve İmam Ebu Yusuf’a göre, çocuk zengin olsa bile malından kurban kesilmesi gerekmez; çünkü kurban ibadeti mal ile yapılan bir ibadet olsa da aynı zamanda mükellefiyet gerektirir. Ancak İmam-ı Azam Ebu Hanife’den gelen bir rivayete göre, zengin çocuğun malından velisi tarafından kurban kesilmesi gerektiği görüşü de vardır; fakat fetva çoğunlukla ergenlik şartı arayan görüşe göre verilir. Aile reisi, zengin olan eşi veya yetişkin çocukları adına -onların izni olmadan- kurban kesmekle yükümlü değildir; ibadet şahsidir.
İslami usullere göre sadece koyun, keçi, sığır, manda ve deve cinsi hayvanlar kurban olarak kesilebilir; bunların dışındaki tavuk, kaz, ördek, ceylan gibi hayvanlardan kurban olmaz. Kurban edilecek hayvanın hem türü hem de yaşı ve sağlık durumu, ibadetin geçerliliği (sıhhati) açısından hayati önem taşır.
Koyun ve keçi, sadece bir kişi adına kurban edilebilen küçükbaş hayvanlardır.
Sığır ve manda cinsinden olan büyükbaş hayvanlar, bir kişi adına kesilebileceği gibi, yedi kişiye kadar ortaklaşa da kurban edilebilir.
Deve, tıpkı büyükbaş hayvanlar gibi bir kişi veya yedi kişiye kadar ortaklık yoluyla kurban edilebilir.
Kurban, Allah’a sunulan bir hediye olduğu için hayvanın en güzeli, en sağlıklısı ve kusursuz olanı seçilmelidir. Şu kusurları taşıyan hayvanlar kurban olmaz:
Hayvanın doğuştan boynuzsuz olması, şaşı olması veya hafif topallaması kurban olmasına engel değildir.
Kurban kesim vakti, Bayramın birinci günü bayram namazı kılındıktan sonra başlar ve Bayramın üçüncü günü güneş batıncaya kadar devam eder (Şafii mezhebinde 4. gün gün batımına kadar kesilebilir). En faziletli olanı, bayramın birinci günü kesmektir. Kurban kesimi şöyle yapılır:
Kurban etinin üçe bölünerek dağıtılması Peygamber Efendimiz (s.a.v) tarafından tavsiye edilen en güzel paylaşım modelidir. Müstehab olan taksim şöyledir:
Kişi eğer kalabalık bir aileye sahipse veya maddi durumu çok iyi değilse, etin tamamını ev halkına da bırakabilir. Ancak durumu iyi olanların etin çoğunu dağıtması, kurbanın ruhuna daha uygundur. Derisi ise satılmaz, hayır kurumlarına bağışlanır veya seccade, post gibi evde kullanılacak bir eşya yapılır.
Kurban ibadetiyle ilgili güncel meseleler ve zihinleri kurcalayan soruların fıkhi cevaplarını Efendi Derneği hassasiyetiyle derledik.
Evet, kurbanlık hayvanın bedelinin kredi kartıyla tek çekim veya taksitle ödenmesi kurbanın sıhhatine engel değildir. Önemli olan, satıcı ile alıcı arasında geçerli bir alım-satım akdinin gerçekleşmiş olmasıdır. Ancak kredi kartı ödemelerinde faizli işlem yapılmamasına, gecikme faizine düşülmemesine dikkat edilmelidir. Banka, alıcı adına satıcıya parayı peşin öder, alıcı da bankaya borçlanır; bu işlem caizdir.
Borcu olan kişinin, sahip olduğu mal varlığından borçları düşüldükten sonra elinde nisap miktarı (80.18 gr altın değerinde) mal kalmıyorsa, bu kişiye kurban kesmek vacip değildir. Hatta temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan borçlunun kurban kesmesi uygun görülmez; öncelikle borcunu ödemesi gerekir. Ancak borçlu olduğu halde elinde nisap miktarı kadar fazladan mal varsa kurban kesmelidir.
İslam fıkhında mülkiyetin şahsiliği ilkesi esastır; dolayısıyla aynı evde yaşasalar bile karı-kocadan hangisinin mal varlığı nisap miktarına ulaşıyorsa kurbanı o kesmelidir. Eğer her ikisi de zenginse, her ikisinin de ayrı ayrı kurban kesmesi gerekir. "Eve bir kurban girse yeter" anlayışı, eğer evde birden fazla zengin varsa fıkhen doğru değildir. Kurban, aile adına değil, mükellef olan şahıs adına kesilir (Sadece Şafii mezhebinde bir kurbanın sevabı tüm aileye yetebilir).
Hayır, kurban ibadetinin rüknü "Hayvanın kanını akıtmaktır"; bu sebeple kurban kesmek yerine bedelini sadaka olarak vermekle kurban ibadeti yerine getirilmiş olmaz. Sadaka vermek ayrı bir ibadettir, kurban kesmek ayrı bir ibadettir. Kurban günlerinde vacip olan kurbanı kesmeyip parasını sadaka veren kişi, vacibi terk etmiş olur ve sorumlu duruma düşer. Ancak nafile kurban niyetiyle sadaka verilebilir.
Evet, ölmüş kimseler adına, sevabı onların ruhuna bağışlanmak üzere kurban kesilebilir. İki durum vardır:
Evet, gücü yeten ve kesim becerisine sahip olan kadınlar kurban kesebilir; kurbanı kesenin erkek olması şart değildir. Önemli olan kesimi yapacak kişinin Müslüman olması ve "Bismillahi Allahu Ekber" diyerek kesimi gerçekleştirmesidir. Kadının kestiği kurbanın eti helaldir ve yenir. Ancak genellikle fiziksel güç gerektirdiği için erkekler tercih edilmektedir, bu fıkhi bir zorunluluk değildir.
Hayır, kurban kesen kişinin veya kurban sahibinin abdestli olması şart değildir; abdestsiz kesilen kurban geçerlidir. Ancak kurban bir ibadet olduğu için, hem hayvanı kesenin hem de sahibinin abdestli olması, zikirle meşgul olması edebe daha uygundur ve faziletlidir.
Faizli kredi çekerek kurban kesmek, ibadetin geçerliliği açısından caiz (sahih) olsa da, faiz günahına girildiği için manen uygun değildir ve mekruhtur. Kişi kurban parasını faizli krediyle elde etse bile, paranın mülkiyeti kendisine geçtiği için aldığı hayvan ve kestiği kurban geçerli olur; borçtan kurtulur. Fakat faiz alıp vermek haram olduğu için, sevabını azaltan hatta yok eden büyük bir günah işlemiş olur. Bir ibadeti yaparken başka bir harama bulaşmamak müminin şiarı olmalıdır.