Kafirun Suresi, Kuran-ı Kerim’in 109. suresi olup tevhid akidesinin en kararlı ifadelerindendir. Mekke’nin ilk yıllarında inen bu sure, Resulullah’a (s.a.v.) ve onun şahsında ümmete, müşriklerle aralarındaki inanç ayrılığını kesin bir dille beyan etme vazifesi yükler. Altı ayetten müteşekkil bu Kafirun suresi, Allah’a ibadetin saf ve katıksız olması gerektiğini vurgularken, şirk ehlinin yolundan uzak durmayı emreder.
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِي قُلْ يَٓا اَيُّهَا الْـكَافِرُونَۙ لَٓا اَعْبُدُ مَا تَعْبُدُونَۙ وَلَٓا اَنْتُمْ عَابِدُونَ مَٓا اَعْبُدُۚ وَلَٓا اَنَا۬ عَابِدٌ مَا عَبَدْتُمْۙ وَلَٓا اَنْتُمْ عَابِدُونَ مَٓا اَعْبُدُۜ لَـكُمْ د۪ينُكُمْ وَلِيَ د۪ينِ
Kafirun, Kuran-ı Kerim’in 109. suresidir ve bu sure 6 ayetten oluşur.
30. cüzde yer alan Kafirun Suresi, Kuran-ı Kerim’in 603. sayfasında yer almaktadır.
Kafirun suresini sık sık okuma imanın güçlenmesine vesile olur. Hz. Peygamber (s.a.v.), bu surenin değerini: “Kul huvallahu ehad Kuran’ın üçte birine denktir, Kul ya eyyühel-kafirun ise dörtte birine denktir.“ sözüyle vurgulamış, onun okunmasının büyük sevap kazandırdığını müjdelemiştir. Kafirlerin yolunu reddeden bu sure, kişiyi şeytanın şüphelerinden arındırır, kalbi imanla doldurur ve insanı Allah’a yakınlaştırır.
Tevhid ilkesinin sembolü olarak Mekke döneminin ilk yıllarında inen bu sûrede Mekkeli müşriklerin şahsında bütün putperestlere ilan edilmek üzere iman ile şirkin ayrı şeyler olduğu, bu iki inanç sistemi arasında bir benzerlik bulunmadığı, dolayısıyla ikisinin birlikte bulunmasının, iki inanç arasında bir uzlaşmaya gidilmesinin mümkün olmadığı kesin olarak ifade edilmiştir.
Bazı müfessirlere göre 2-3. ayetlerde, gelecekte Hz. Peygamber’in müşriklerin taptığına tapmayacağı, onların da Hz. Peygamber’in taptığına tapmayacakları ifade edilmiş; 4-5. ayetlerde ise halihazırda da onların tutumlarının farklı olmadığı bildirilmiştir. Ancak Şevkanî bu yorumu reddetmekte, 4-5. ayetlerin 2-3. ayetlerdeki gerçeği pekiştirdiğini söylemekte; bu tekrarlara dil kurallarından ve Arap şiirinden örnekler getirmekte, Hz. Peygamber’in hadislerinde de benzer tekrarların bulunduğunu ifade etmektedir (bk. V, 599-600). Bizim tercihimiz de bu yöndedir. Zira 2-3. ayetlerde Hz. Peygamber’in şahsında müminlerin sadece bir Allah’a kulluk etmeleri emredilmiş, Allah’a ortak koşanlarla gerek inanç gerekse ibadet bakımından hiçbir şekilde benzerliklerinin bulunmadığı vurgulanmıştır. 4-5. ayetlerde ise Hz. Peygamber’i kendi dinlerine döndürmek isteyen putperestlerin ümidini kırmak maksadıyla söz tekrar edilmiştir. “Sizin dininiz size, benim dinim banadır“ şeklinde tercüme ettiğimiz 6. ayet, daha geniş kapsamlı ve daha vurgulu bir şekilde önceki ayetleri tekit eder ve bu iki din arasında uzlaşmanın olamayacağını gösterir. Zira bu iki dini uzlaştırmak, hak ile batılı uzlaştırmak anlamına gelir.
Son ayetten din, vicdan ve ibadet özgürlüğünün esas olduğu, kimsenin herhangi bir dine girmeye zorlanamayacağı anlamının da çıkarılabileceğini düşünen bir kısım müfessirler bu ayetin müşriklere karşı savaşılmasını emreden ayetle (bk. Tevbe 9/36) neshedildiğini yani hükmünün kaldırıldığını ileri sürmüşlerdir. Ancak bizim de katıldığımız görüşe göre ayetin hükmü kaldırılmamıştır; çünkü burada bir emir veya yasak değil, bir vakıanın tesbiti ve ifade edilmesi (haber) söz konusudur; haber ise Allah’tan olduğu için gerçektir, hükmü değişmez (bk. Şevkanî, V, 600).
Efendi Derneği Aracılığı ile Su Kuyusu ve Kurban Bağışı Yapmak İçin Bizimle İletişime Geçiniz!